İNTİHARIN TANIMI
Tarihsel sürece baktığımızda, insanla ilgili bilimlerin çok eski bir geçmişi olmadıklarını görürüz. İnsan, düşünen bir varlık niteliğini kazandığından bu yana kendiyle ilgili birçok soruya yanıt aramaya başlamıştır. Fakat, bunu sistemli bir biçimde ele alışı ancak günümüze yakın tarihlerde gerçekleşmiştir.
Bunun yanında, insanın bir anlam veremediği, anormal olarak değerlendirdiği insanın kendi canına kıyması eylemi o derece karmaşık ve acı verici bir olaydır. Bundan dolayı intiharın herkes tarafından kabul edilebilir bir tanımını yapmak da son derece güçtür. Çünkü, intihar olgusu ile ilgili bir konuyu açıklayabilmek için sağlam temellere dayanan bir tanım gerekmektedir.
Suicide (intihar) kavramının ortaya çıkışı oldukça yeni sayılır. Latin kökenli kelimelerden oluşmasına rağmen, Latince değildir. İngilizce’de suicide olarak ilk kullanım tarihi 1662’dir.
Ortaçağda Latince’de sui homicido ya da sui ipisus homicidum deyimleri kullanılırdı. İntihar kavramı dilimize Tanzimat döneminde girmiştir. Bu dönemde Türkçe’ye çevrilen eserlerde kendini katletmenin yerine intihar kelimesi kullanılmaya başlanmıştır. Bu kelime Arapça’da kurban anlamına gelen nahr kelimesinden meydana gelmiştir. Günümüzde bazı eserlerde ise intihar yerine öz-kıyım ya da öze-kıyım gibi kavramlar kullanılmaya başlanmıştır.
İntihar olgusu ile doğrudan veya dolaylı olarak ilgilenen herkes, kendi bakış açısından hareket ederek bir tanım yapmaya çalışmıştır. Yani konuyla ilgilenen kişi sayısı kadar çeşitli intihar tanımları vardır. Fakat bu tanımların çoğu, dikkatlice bakıldığında, ya dar kapsamlı ya da tanım olamayacak kadar geniştir.
Genel geçerliliği olabilecek bir tanıma ulaşabilmek için, olgunun çeşitli niteliklerine anlam kazandıracak noktalara temas etmek gerekir. Bu nedenle geçmişte yapılan tanımları inceleyerek ve bunların eksikliklerini vurgulayarak bir tanıma ulaşmak mümkündür.
Belçikalı bir astronom ve istatistikçi olan L. A. Quetelet, topladığı istatistiksel bulgulardaki sonuçlara bakarak, intiharı değişmez bir fenomen olarak, insan istem ve iradesi ile ilgili olmayan, adeta insanlığın ödemek zorunda olduğu bir borç olarak ele alır. Konuya bu şekilde soyut olarak yaklaşılırsa, felsefi anlamda bu tanımın doğruluğu savunulabilir. Çünkü intiharın nedenleri bütünü ile ortaya konulmazsa, sayıları gün geçtikçe hızla artan kurbanların bu borcu ödemeye devam edecekleri kaçınılmaz bir gerçektir. Fakat, Quetelet’in yaptığı gibi, istatistiksel sonuçlardan böylesi yargılara ulaşmak bilimin uğraş alanı dışında kalır. Bu nedenle yukarıdaki gibi bir tanımda insanla ilgili bir konu olan intihar tanımlamasında insan öğesinin tanım dışı bırakılması, tanımın geçersizliğini ortaya koymaktadır.
İntiharı tanımlarken en temel öğe olan insanı ele almak gereklidir. Fakat insan öğesini dikkate alan her tanımlama da doğrudur demek anlamına gelmez bu. Belirli bir bakış açısından yapılan tanımlar, o yaklaşımın temelinde yatan anlayışı sergiler.
Altavilla’nın “intihar, kendini isteyerek öldürmektir” tanımını Faruk Erem de kabul etmiştir. Bu tanıma göre içki, sigara, uyuşturucu madde vb. kullanan kişi de intihar etmiş sayılmaktadır. Fakat bu gibi maddeleri kullananların hemen hepsinin intihar etmek gibi bir niyetlerinin olmaması tanımın eksik olduğunu göstermektedir.
Malapert ise; “intihar hemen daima egoizmin ürünüdür” demektedir. Bu görüş oldukça fazla taraftar toplamasına rağmen, tanım olmaktan uzak ve eleştiriye açıktır. Kimi intihar olayının temelinde vatan sevgisi, ideoloji, başkasının durumuna üzülme gibi nedenler yatmaktadır.
“Bir kimsenin yakın ve kaçınılmaz olan veya öyle zannedilen bir acıyı (******** bir durum, mahkumiyet, sefalet, çok sevilen bir kişiyi kaybetme vb.) bertaraf etmek niyetiyle hayatına son vermesi intihardır” tanımı ise Ferri’ye aittir.
Kriminoloji alanının uzmanları olan bu kişiler intihar olgusuna suç kavramı açısından yaklaşan düşünürlerdir. Fakat intihar ne sadece egoizmin ürünü, ne de sadece yaklaşan bir acıdan kurtulmaktır. Çünkü, ölümün kendisi acı ve korku veren bir olaydır.
T. G. Masaryk ise intiharı tanımlamadan önce doğal ve doğal olmayan ölüm ayrımını yapar. Kişinin organizmasının herhangi bir nedenle fonksiyon göremedigi durumda yaşamı ölümle noktalanır, ki bu doğal ölümdür. Savaş, cinayet, kürtaj, kaza ve intihar ise doğal olmayan ölümlerdir.
Masaryk’a göre geniş anlamda intihar hayatın tehlikelerine karşı gerek pozitif ve gerek bir katılma veya negatif ve pasif bir tutumla kişinin hayatına kasıtsız bir müdahalesi sonucu ortaya çıkan anormal tip ölümlerdir. Dar anlamda intihar ise kişinin kasıtlı olarak hayatına son vermesidir. Masaryk’a göre intiharda ölümün hemen gerçekleşmesi gerekmez; kişi ölümü yavaş yavaş da arayabilir. Ayrıca, davranışa aktif olarak da katılmayabilir. Günümüz modern toplumlarında intiharın daha yaygın olduğunu savunan Masaryk’a göre, temizlik ve sağlık şartlarına gerekli özenin gösterilmemesinden kaynaklanan birçok ölüm de geniş anlamda intihardır.
Littre’ye göre; “intihar kendisini öldüren insanın eylemidir.” Bu tanıma göreyse, kaza ile zehir içen bir kişinin ölümünü de intihar olarak değerlendirmek gerekir.
İntihar konusunda uzmanlığı tartışılmaz kişilerden biri olan Durkheim ise Littre’nin tanımını eleştirerek belirli sınırlar çizer. Durkheim’a göre; “intihar, bir insanın, doğuracağı sonucu bilerek olumlu veya olumsuz bir eylemle doğrudan veya dolaylı olarak kendini ölüme sürüklemesidir.” Böylece kaza sonucu olan ölümler tanım dışı bırakılmıştır.
Durkheim da, Masaryk gibi, aktif bir eylemin intiharla sonuçlanması yanında, pasif ve dolaylı bazı eylemlerle de aynı sonuca ulaşılabileceğini vurgulamaktadır. Örneğin, din korkusu ile intihar edemeyen kişiler, ölüm cezası verilen bir davranışta bulunarak da aynı sonuca ulaşabilirler.
Halbwachs, Durkheim’in tanımını geniş bulur. Çünkü, Durkheim tanımında intihar edenin ölüm niyetinden, ölüm kararından sözetmez. Halbwachs, onun tanımına “fedakârlık olmayan” ve “kasıtlı ölüm” kaydını koyar ve intiharı şöyle tanımlar: “Kendisini öldürmek niyetiyle olay kurbanı tarafından yapılan bir aksiyonun sonucu olan her tür ölüm intihardır”.
Durkheim’ın tanımı aynı şekilde Delmas tarafından da geniş bulunmuştur. Delmas’a göre, o halde tehlikeli işlere atılan kişileri de intihara kalkışmış saymamız gerekir. Gözüpek canbazların, kendi üzerinde deney yapan doktorların, tehlikeli inişler yapan pilotların az veya çok muhakkak bir yoldan ölüme götürecek davranışta bulundukları sık sık görülür. Ancak bunları intihar olarak isimlendiremeyiz. Delmas, tanımında kişinin aklı başında olduğunu ve ölümle yaşamak arasında tam ve iradeli bir seçme yaptığını belirtir. Delmas’a göre “intihar, aklı başında bir insanın yaşamakla ölmek arasında bir seçme yapabileceği halde, her türlü ahlak baskısı dışında ölümü seçip kendini öldürmesidir”.
Daha sonra Dynes, Clarke, Dinitz gibi araştırmacılarla birlikte, intihar tanımında saldırganlık kavramını görmekteyiz. Bu araştırmacılar intiharı kişinin saldırganlığını kendine yöneltmesi sonucu meydana gelen bir olay olarak ele almışlardır.
Psikoloji alanında söz sahibi olan Sigmund Freud saldırganlık kavramını daha detaylı olarak incelemiştir. Teorilerini bu kavram üzerinde yoğunlaştıran Freud, “intiharı önceleri özdeştirilmiş bir sevgi nesnesine yöneltilmiş saldırganlık neticesi meydana gelen bir depresyonun sonucu olarak yorumlamış; daha sonraları ise ölüm içgüdüsünün etkinlik kazanarak kişinin kendi üzerine çevrilmesi olarak tanımlamıştır.”
Schilder, Freud’un tanımını eksik bularak şöyle bir tanım yapar: “İntihar, bir diğer insana yöneltilmek istenen kızgınlığın kişinin kendi üzerine çevrilmesinin yanısıra, sevgisini esirgeyen bir insanı cezalandırma veya onunla bir tür barış yapma isteğinin ve de aynı zamanda, başedilemeyen güçlüklerden kaçışın anlatımıdır.”
Freud ve Schilder’in tanımlarını belli ölçüde kabul eden Bernfeld, saldırganlığın kişinin kendine yönelmesini ele alarak daha katı bir tanım yapar. Bernfeld’e göre, intihar eden kişi gerçekte başka birini öldürmek ister. Bu eylemi kendisine yöneltmesi için karşısındaki o kişiyi güçlü bir biçimde özdeştirmiş olması gerekir. Ancak o zaman kişi, önceleri sevdiği ve sonradan nefret ettiği bu ikinci kişiyi de kendi ölümü ile ortadan kaldıracağına inanır. Ayrıca, öldürme isteğinden ötürü duyduğu suçluluğun karşılığını da ödemiş olur.
Bu tanımların da gösterdiği gibi, psikoloji alanındaki bilim adamları intiharın içsel faktörlerinde odaklaşmış görüşleri benimsemektedirler. Oysa, sadece içsel faktörlerin ele alındığı, toplumsal faktörlere hiç değinmeyen bir tanım, toplumsal bir varlık olan insanın intihar eylemini açıklayabilmekten uzak olacaktır.
Değişik bir tanım ise Richman tarafından yapılmıştır. Richman’a göre, intihar bir iletişimdir; yardım için ağlamaktır; başkalarından yardım istemektir; tehdit veya intikam metodudur; pişmanlık ve bir itiraftır. İntihar anlamında kullanılan iletişim sözlü veya sözsüz olsun, dolaylı veya dolaysız bir mesajdır. Yapılan birçok araştırmanın ortak sonucuna göre, intihar edenlerin büyük bir çoğunluğu (% 75’i) bu niyetlerini eylemlerinden çok az bir zaman önce birçok şahsa tekrar tekrar anlatmışlardır. Bu sonuçlar Richman’ı destekler görünmektedir. Fakat getirdiği tanım bir çok yönden eksik ve hatta tanım olmaktan bile uzaktır.
Yukarıdaki tanımların hemen hepsinde, insanın ölmek istemek niyetiyle kasten bu eyleme girişmesinin intihar olmak kabul edilmesine karşılık, insanın başkası için böyle bir eyleme girişmesinin gerçekten intihar olarak kabul edilip edilemiyeceği üzerinde bir anlaşma sağlanamamıştır. Örneğin; bazı bilim adamları, Hindistan’ın bazı yörelerinde uygulanmakta olan “suttee” (Kocası ölen kadının, kocasının cenaze töreninde kocasının cesedi ile beraber kendini yakması)nin gerçek bir intihar olarak ele alınamayacağını savunurken, bazıları bunun da intihar olduğunu, böyle ele alınması gerektiğini savunmaktadırlar.
Suttee ve benzeri eylemleri intihar olarak ele almak gereklidir. Çünkü, her toplumun kendine özgü değerlerini, normlarını ele alırsak görürüz ki, bu değerler ve normlar bireyi öylesine sarmıştır ki, birey bunu kabullenmiştir. Suttee yapan bir kadın, kocası ölünce kendinin de ölmesi gerektiğine öylesine inandırılmıştır ki, belki de yaşaması gerektiğini hiç düşünmemiştir ve ölüme isteyerek atılabilmektedir.
Hangi tür eylemlerin intihar olarak ele alınabileceği konusunda bazı kriterleri şöylece sıralayabiliriz:
1) Kişinin akli dengesinin yerinde olması gereklidir. Böylece kaza, bunama, akli dengesizlik sonucu kişilerin kendilerini öldürmelerini intihar olarak değerlendiremeyiz.
2) Kişi doğrudan veya dolaylı olarak ölümü istemelidir. Bu istek kişisel menfaatler sonucu olabileceği gibi, ahlâki değer yargıları sonucu da olabilir. Burada, toplumun kuralları dikkate alınmalıdır. Örneğin; bir Japon kamikazesi ölmeyi kişisel olarak düşünmediği halde, kendi ölümü ile ülkesinin savaşı kazanacağına inandığı için düşmanın üzerine uçağı ile pike yaparak ölmektedir. Burada birey yüce bir amaç için kendi ölümünü isteyerek kabüllenmiştir.
3) İntihar için seçilen yöntem doğrudan ve ani olabileceği gibi, dolaylı ve uzun zaman sonucunda da gerçekleşebilir.
Bu noktaları dikkate alarak diyebiliriz ki, intihar, aklı başında bir bireyin, toplumsal değerlerin desteklediği veya karşısında olduğu bir eylemle doğrudan veya dolaylı olarak kendi yaşamına isteyerek son vermesidir.
İNTİHARIN TARİHÇESİ
İntihar kelimesi yeni olmasına rağmen, gerçekte anlatmak istediği eylem tarihin ilk çağlarına kadar uzanmaktadır. Yapılan birçok antropolojik araştırma, ilkel kabilelerde intihar olgusunun olduğunu doğrulamaktadır. Burada görülen intihar daha çok yenmesi tabu olan yiyeceklerden olmaktadır. Tabuyu çiğnemesi halinde doğacak sonucu bildiği halde, birey bu tabuyu çiğnemekte; yani ölümü göze almaktadır. Tabuyu çiğneyen birey hastalanır ve ölür. Hatta bazı durumlarda fiziksel bir dış etki olmaksızın, tabunun çiğnenmesi halinde yine ölümle sonuçlanan olaylara rastlanmıştır. Örneğin; Yeni Kurnei’lerde bir genç sağlam ve güçlü olduğu halde, yenmesi yasak olan ‘opussum’u yediği ve ihtiyarlar da bunu farkettiği için derhal hastalanır ve üç hafta içinde ölür.
Eski yazıtların çoğunda intihar konusu ele alındığı halde, 19. yüzyıl sonuna kadar ilkel kabilelerde intihar fenomeninin bulunmadığı iddia edilmiştir; hatta günümüzde bile bu görüşü savunanlar vardır. Bu görüşün ortaya atılması ve savunulmasında herhalde 18. yüzyıl düşünür ve yazarlarının tanımlamaya çalıştıkları Happy Savage (Mutlu İlkel) imajı yatmaktadır.
İlkel toplumlardaki intihar olgusu daha çok kahramanlık türünden olan intiharlardır. İleride değinileceği gibi, Durkheim ilkellerde “elcil” (altruistic) intiharların daha sık olduğunu belirtir. İntiharla ilgili en eski yazıt olan Oedipus Mitolojisindeki Epikaste’in intiharı da bu türden bir intihardır.
İntihar, geçmişte bazı toplumlarda benimsenmiş ve hatta bazı durumlarda başvurulması zorunlu bir davranış biçimi olarak kabul edilmiştir. Eski İskandinavlarda doğal ölüm utanç verici kabul edilir ve yaşlanan kişiler, daha onurlu bir ölüm biçimi olarak kabul edildiği için kendilerini uçurumdan atarlardı. Bugün bile bazı Güney Pasifik adalarında intihar onurlu bir davranış olarak değerlendirilir.
Bazı antropolojik incelemeler ilkel kabilelerin bazılarında intihar olaylarına hiç rastlanılmadığını bildirirler. Bu gibi sonuçlar ilkel insanlarda intihar olaylarının hiç olmadığını değil; modern toplumlarda neden daha fazla görüldüğünü düşündürmelidir.
İlkel insan, uygar insanla kıyaslandığında kendi içindeki intihar eğilimin farkında değildir. İlkel insanlar yüksek uygarlıktan haberdar olunca intihar oranları artmaya başlamıştır. Örneğin; Eski Yunanlılar Roma Uygarlığına katıldıklarında intihar oranı en yüksek seviyesine ulaşmıştır.
Tarihsel süreç içinde intihar oranları genellikle nisbi bir artış göstererek günümüzde önemli toplumsal sorunlardan biri haline gelmiştir. Farklı toplumlarda ve farklı zamanlarda intihar oranlarının artması veya azalması genellikle, toplumsal normların bireyleri etkileme derecesiyle belirlenmiştir. Bu türden toplumsal engelleme veya desteklemeler intihar olgusunun hukuksal boyutunu oluşturmaktadır.
İNTİHAR DÜŞÜNCESİ, İNTİHAR GİRİŞİMİ ve GERÇEK İNTİHAR Yakın bir geçmişe kadar intihar girişimleri, yani ölümle sonuçlanmayan intihar olayları, ölümle sonuçlanan intiharların bir alt-kategorisi olarak ele alınmış ve girişimde bulunup, bunu başaramamış olanlar ise sadece ölüme ulaşamamış kişiler olarak değerlendirilmiştir. Son zamanlarda yapılan birçok araştırma intihar girişimleri ve gerçek intiharların farklı dinamiklere sahip olduklarını ortaya çıkarmıştır. Bundan dolayı, intihar olgusunu temel boyutları bakımından farklı davranışlardaki kategorilere ayırmak gerekmektedir. Bu kategoriler: İntihar düşüncesi: İnsanların büyük bir çoğunluğu yaşamlarının belli dönemlerinde intihar etmeyi düşünmüşlerdir. Çünkü insan, her zaman ölümü ve ölümden sonrasını merak etmiştir. Bundan dolayı, kendi hayatına kendisi son vererek bu merakını tatmin edebileceğini düşünür. Böyle bir düşünce, insanın zihinsel faaliyetlerinin bir sonucudur; anormal birşey değildir. Bu tür düşünceleri kafalarından geçirenlerin büyük bir bölümü bunu uygulamaya geçirmeyerek, sadece düşünsel alanda bu eylemi gerçekleştirerek ölümlerinden sonra nelerin olabileceğini tahmin etmeye çalışırlar. İntihar tehditleri: Bazı kimseler, istedikleri bir şeyi elde etmek için intihar tehditleri savururlar. Böyle bir davranışla istediklerini elde edenlerde bu davranış biçimi adeta alışkanlık haline gelebilir. Bu tür tehditler savuranlar diğerlerinin ilgisini, yardımlarını sağlama amacı güderler. Çevredeki kişiler bu tehditleri ciddiye almazlarsa, bazen göstermelik ve hatta gerçek intihar girişimleri ortaya çıkabilir. Göstermelik intihar girişimi: Şaka yapmadığını, kendisini gerçekten öldürebileceğini göstermek amacıyla, tehditlerine cevap alamayan kişiler göstermelik intihar girişiminde bulunurlar. Fakat eyleme girişmeden önce, diğerlerinin kendisini kurtarmaları için birçok açık kapı bırakır. Örneğin; kişi ilaç içtiğini ve intihar edeceğini bir yakınına telefonla bildirir. Böylece, onun gelip kendisini kurtarmasını sağlar. Artık, istediği şeyi elde etmesinde diğerleri daha tavizkar davranacaklardır. Bazen de, özellikle sanatçılar, halkın kendilerine karşı azalan ilgilerini tekrar kazanmak amacıyla göstermelik intihar girişiminde bulunurlar veya bu yolda haberler yayarlar. Böylece basın ve kamuoyu günlerce bu kişiden sözeder. Gerçek intihar girişimi: Göstermelik intihar girişimlerinin yanısıra, gerçek intihar girişimleri de vardır. Böyle bir eylemde bulunan kişi, ölmeyi gerçekten istemekte, fakat seçtiği yöntem ve zamanlama nedeniyle amacına ulaşamamakta ve diğerlerince kurtarılmaktadır. Önceden bir intihar düşüncesi olmaksızın meydana gelen intihar: Bazı durumlarda ise, kişide önceden bir intihar düşüncesi olmadığı halde ortaya çıkan intihar olayları vardır. Ölmek niyeti olmaksızın, örneğin; bir kişi, ölürken insanın neler hissettiğini merak ederek kurtulma niyetiyle kendini asabilir, ama kurtulamayarak ölür. Gazetelerde bazen bu tür olaylara rastlanılmaktadır. Bunun yanısıra, değişik amaçlarda bu tür olaylar olabilir. Örneğin; Stearn’ın bir arştırmasına göre, 13-19 yaşları arasındaki erkeklerin intihar niyetleri olmadan, sadece orgazm olmak için kendilerini astıkları ve ölü bulundukları görülmüştür. Gerçek intihar: Gerçek intihar olarak adlandırılan davranışta en temel koşul eylemin ölümle sonuçlanmasıdır. Fakat, yukarıda da bahsedildiği gibi, bazı olaylarda kişinin amacı ölmek olmadığı halde, eylemi ölümle sonıçlanmaktadır. Bunlar bir istisna olarak kalıp, fazla bir oran teşkil etmezler. Niyeti gerçekten ölmek olan girişimciler ise, bu eylemlerini tekrarlayarak amçlarına ulaşmayı başarabilirler. Tabii, eylemlerini tekrarladıklarında daha öldürücü metotları seçerler. İntihar girişimleri ve gerçek intiharlar arasındaki farkları ortaya çıkarmak amacıyla yapılan araştırmalardan bazılarına kısaca değinmekte yarar vardır. 1957 yılında Los Angeles’ta yapılan bir araştırmaya göre, intihar girişimlerinin % 69’u kadınlar, % 31’i erkekler tarafından yapılmıştır. Gerçek intiharlarda ise % 70’i erkekler, % 30’u kadınlar tarafından gerçekleştirilmiştir. Yaş bakımından, girişimlerde en yüksek oranlar erkeklerde 32, kadınlarda ise 27; gerçek intiharlarda 42 yaş her iki cinsiyet için de en yüksek oranı teşkil etmektedir. Ülkemizde de araştırma sonuçları benzer durumları yansıtmaktadır. Kadınlarda girişimler, erkeklerde gerçek intiharlar daha çok görülmektedir. Her iki cinsiyette de yaşın ilerlemesi ile birlikte intihar girişimleri azalmakta, gerçek intiharlar ise artmaktadır. Stengel’e göre, “intihar girişimleri ile gerçek intiharlar bazı noktalarda çakışan, aslında birbirinden büyük ayrılıkları olan iki grup insana has davranışlardır.” Farberow ve Shneideman da aynı kanıyı desteklerler. Yaptıkları araştırmalara göre, gerçek intiharlarda insan, kendi içindeki yıkıcılık içgüdülerinin etkisiyle ölümü aramaktadır. Girişimlerde ise, insanlararası faktörler önemlidir; yani, kişilerarası çatışma ve geçimsizlikler. Gençlerdeki girişim oranının fazla olmasını bu sonuca bağlayabiliriz. Çünkü araştırmaların ortak sonuçlarına göre, 17-35 yaşları arasında intihar girişimleri tüm intihar girişimlerinin %65 ile % 77’sini oluşturmaktadır. Yaşlılıkta ise insan kendisi ile çatışma halinde ve hayata küsmüş durumdadır. Böylece, saldırganlığının hedefi kendisi olmaktadır. Kadınlarda girişimlerin fazla olmasının nedeni seçilen yöntemden de büyük ölçüde kaynaklanmaktadır. İntihar girişimleri, gerçek intiharlardan ortalama on kat fazladır. Buna göre, yılda İngiltere’de 60.000, ABD’nde 200.000 intihar girişimi olayı görülür.
İNTİHAR HAKKINDA NELER BİLİYORUZ Eninde sonunda herkesin kendini öldürmek için geçerli bir sebebi vardır. Fakat intihar eden kişi diğerleri ile uzun süre iletişim kurmuş, onlardan yardım beklemiştir; intihar ise kişi için genellikle son çare olmaktadır. İntihar edenlerin büyük bir çoğunluğu bu niyetlerini eylemlerinden önce doğrudan veya dolaylı olarak arkadaşlarına veya yakınlarına anlatmışlardır. Halk arasında yaygın olan bazı yanlış kanılar vardır ki, bunlar intihara eğilimi olanlar için tehlikeli ve teşvık edicidir. Bu tür yanlış kanılar yerine doğru olanları bilinirse, intihar niyetleri olan birçok kişinin bu niyetleri çok önceden anlaşılmıs ve yardım edilmiş olabilecektir.
İNTİHAR YÖNTEMLERİ İntihar olgusu incelendiğinde, üzerinde durulması gereken en önemli konulardan biri de kuşkusuz intihar yöntemleridir. Fakat, günümüze kadar yapılan intihar araştırmalarında bu konuyla yeterince ilgilenilmemiş veya kısaca ele alınmıştır. İntihar yöntemleri, özellikle toplumsal açıdan belirli özellikler göstermektedir. Bir kişinin kendi canına kıymasının intihar olarak adlandırabilmesi için herşeyden önce kişinin “aklı başında olması” gereklidir; yani, eylemin biliçli olarak yapılmalıdır. Toplum içinde yaşayan bir bireyin yaşamı, onun anlamlı eylemlerinden oluşur. Birey toplumda eylemleri ile vardır. İntihar eden aklı başında bir bireyin bu eylemi ise yaşamının son ve belki de en önemli eylemidir. İntihar eyleminin yöntem biçimi de bu açıdan önemlidir. Bireyler intihar ederken rastgele yöntemler seçmemektedirler. Kendi yapılarına, anlatmak istedikleri şeye ve daha da önemlisi toplumsal yapının özelliklerine uygun olan yöntemleri tercih etmektedirler. Örneğin; kentin en yüksek binasından atlayan, kalabalık bir seyirci kitlesinin önünde hayatlarına kıyan kişilerin belki de tüm dünyaya olan kızgınlıklarını ilanettikleri ve o güne kadar önemsiz kalmış varlıklarına bir an için herkesin dikkatini çekmeyi umut etmiş oldukları düşünülebilir. İntihar istatistiklerine bakıldığında, zamandan zamana ve topkumdan topluma intihar yöntemlerinin belirgin bir biçimde farklılık gösterdiği görülür. Belirli yöntemlerin belirli toplumlarda özellikle tercih edilmesi yöntemlerin rastgele seçilmediğini gösterir. İntihar yönteminin toplumlardaki bu farklı biçimleri, toplumsal güçlerin intiharın yönteminde belirleyici bir faktör olduğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle konu toplumsal açıdan ele alınmalı ve incelenmelidir. İntihar yöntemleri üzerinde özellikle durulması gerektiren nedenlerin en önemlilerinden biri de, bir toplum içinde görülen farklı durumdur. Cinsiyetler arsında olsun, yaş grupları arasında olsun seçilen yöntemlerdeki farklılıklar belirgin özellikler gösterir. Tüm bunları dikkate alarak bu bölümde belirli sınırlar içinde, toplumsal güçlerin intihar yöntemlerinin seçiminde nasıl bir rol oynadıkları ve yöntem seçiminde nelerin etkili oldukları gibi konular üzerinde durulacaktır. Daha sonra ülkemizdeki intihar yöntemleri incelenecek ve genel bir sonuca varılacaktır. Bu konuları açıklamaya girişmeden önce, başlıca intihar yöntemleri nelerdir, nasıl uygulanırlar; bunların belirlenmesi gerekir.
BAŞLICA İNTİHAR YÖNTEMLERİ Kendi canlarına kıyan kişiler akla gelmeyecek kadar ilginç yöntemler seçebilmektedirler. Fakat, bu ilginç yöntemlere oldukça az rastlanmaktadır. Günümüzde belirli intihar yöntemleri adeta klasikleşmiştir. Bu çalışmada en çok tercih edilen başlıca intihar yöntemlerinin açıklanması yapılacaktır. Her intihar yöntemi aynı etkinlikte ölümcül değildir. Bazı yöntemler ölüm çok kısa bir sürede gerçekleşirken bazısında belirli bir sürenin geçmesi gerekmektedir. Ayrıca, kimi yöntemde kişinin pasif kalması yeterliyken kimisinde eylemi aktif bir biçimde gerçekleştirmesi gerekir. İleride değinilecek konularda faydalı olması bakımından bu yöntemler hakkında kısa bir bilgi verilecektir. Kendini asmak: Bir kimsenin, boynundan iple yüksekçe bir yere kendini asması, kendi ağırlığı ile ipin çekilmesidir. İntihar için kişinin çok yüksek bir yer saçmesi gerekmez. Yerden 40-50 cm. yukarda bir noktaya bile ası yapılabilir. Örneğin; bir kapı koluna bağlanan ipin boyundan geçirilerek, vücut ağırlığının yere verilmesiyle de intihar gerçekleştirilebilir. Asılma sonuçunda, kısa bir süre içinde bilinç kaybolur. Ölüme ise aşağıdaki sebeplerden biri veya birkaçı birlikte yolaçar: 1) Solunum yolunun kapanması sonucu “asfiksi”. 2) Boyundaki damarların sıkışmasıyla “beynin kansız kalması”. 3) Omurilik halkalarından birinin çıkması veya kırılmasıyla “medulla spinalinin kopması”. 4) Boyundaki ipin deriye ansızın dış bir darbe yapması sonucu “inhibisyon”. Kendini boğmak: Bir kimsenin ip, eşarp, kravat, kemer vb. şeylerle kendi boynunu sıkmasıdır. Çoğu kimse boynunu direk olarak sıkmak yerine, boyunlarına bağladıkları şeyin arasına bir çubuk geçirerek sıkışana kadar çevirmekte veya bağladıkları düğümlü şeyin diğer ucunu ayaklarına bağlayarak gerdirmektedirler. Bu yöntemde de kısa sürede bilinç kaybı meydana gelmekte ve asfiksiden ölüm olmaktadır. Kendini yüksekten atmak: Kişinin yüksek bir yerden atlaması sonucu ölüm olabilir. Pencere ve balkon gibi yerlerden atlanmasıyla, şiddetli bir şekilde yere çarpma sonucu beyin kanaması veya organların parçalanmasıyla travma ölüme sebep olur. Kendini suya atmak: Bu yöntemde kişiler kurtulma ihtimalini azaltmak amacıyla el ve ayaklarını bağlarlar veya boyunlarına ağır bir cisim bağlayarak suya atlarlar. NTİHARIN FELSEFİ NEDENLERİ
Çağlar boyunca toplumlar intihara farklı tepkiler göstermişlerdir. Kimi toplumlarda desteklenen ve doğru bir davranış olarak kabul edilen intihar, diğer bazı toplumlarda ise olumsuz bir davranış olarak değerlendirilmiştir. Bu tür tepkilerin yönünü belirleyen en önemli faktörlerden biri de kuşkusuz toplumların düşünce biçimleri ve dolayısıyla düşünürleridir. Hata bazı düşünürlerin eserleri, o dönemdeki intihar olaylarından sorumlu tutulmuşlardır. Düşünürler daha çok insanın kendi yaşamına son verme hakkına sahip olup olmadıkları ve bu davranışın onurlu bir davranış olup olmadığı üzerinde durmuşlardır. Eski Yunanistan’daki ilk filozoflar intihara karşı çıkmışlardır. Pisagor ve takipçileri ruhun ölümsüzlüğüne inandıkları için intiharı yasaklarlar. Platon ve Aristo da intihara karşıdır. Fakat bazı durumlarda intiharı onaylarlar. Platon, yasalarında, en yakınını, en iyi dostunu yani kendini öldürenin ********ce gömülmesini ister. Eğer kişi bu işi kamu yargısıyla, kaderin başına getirdiği önlenmez, çekilmez bir dert, katlanılmaz bir utanç yüzünden yapmışsa anlayış gösterilmesi gerektiğini belirtir (Montaigne 1984). Aristo ise, savaşta onur için olan intiharları destekler. Oysa, aşk vb. gibi nedenlerden olan intiharlar cesur insanın yapacağı şeyler değildir (Choron 1972). Bu düşünürlere göre, bizim hayattan nefret edip, yüz çevirmemiz doğaya aykırıdır. İntihara karşı olan bir diğer düşünür de Epikür’dür. O da, öncekiler gibi, erdeme önem vermiş ve amacımızın bilgeliğe ulaşmak olduğunu savunmuştur. İnsan ihtiraslarını tatmin yoluyla mutluluğa ulaşamaz. Çünkü, hazzın tatminini doğal olarak bir sıkıntı ve isteksizlik takip edecektir. Bu, bizi, gerçek amacımız olan acıdan kaçmak hedefinden saptıracaktır (Fromm 1982). Hatta, ölümü aramaya kadar götürecektir. Eski Yunan’da intiharın kabul edilebilir bir eylem olduğuna doğru yapılan kararlı ilk değişim, Epikür’ün en büyük rakibi Kitionlu Zenon tarafından olmuştur. Zenon, kişinin intihar etme hakkına sahip olduğunu savunur. Kendisi de yaşlandığında intihar etmiştir. Stuacılara göre, akıllı adamın intiharı sorunu ahlâki bir doğru veya yanlış değildir. Fakat karşılaşılan bir durumda yaşamayı veya ölmeyi tercih kararıdır. Stuacılar intiharı savunmakla kalmamış, şu durumlarda yapılması gereken bir davranış olarak kabul etmişlerdir. (Gibbs 1968) 1) Bu hareket diğer kişiler veya vatana bir hizmet taşıdığı zaman, 2) Kişi yasa dışı bir işe zorlandığı zaman, 3) Kronik hastalıklarda; ölümün yaşama tercih edileceği durumlarda, Hegesias, işi daha ileri götürerek, bilgi olmayan kimselerin kendilerini öldürmeleri gerektiğini savunur. Ona göre mutluluk erdemdir. Günlük olayların nazzını arayan kimse bu mutluluğu hiçbir zaman elde edemez; o halde bilge olmayan kişi erdemsizdir, kendini öldürmelidir. Onun felsefesinin temelini ise, şu sözü çok iyi bir biçimde yansıtır: “Yaşamın yolunu olduğu gibi, ölmenin yolunu da kendimiz seçmeliyiz.” (Montaigne 1984). Seneka; “iyi insan yaşaması gerektiği kadar yaşar, yaşayabildiği kadar değil” demektedir (Choron 1972). İnsan kendi ölümüne istediği zaman karar verebilir. Yaşamı ile felsefesi birbiriyle çeliştiği için, Roma Kralı Neron tarafından damarını keserek intihar etme cezasına çarptırılmıştır. Eski Yunan’da son zamanlarda intiharın bu şekilde kabul edilebilir bir eylem olması, o devirde intiharların artmasına neden olan faktörlerden biri olabilir. Özellikle Yunan sitelerinin Roma’ya katılmasıyla bu oranlarda bir artış görülmüştür. Hristiyanlığın batı dünyasında egemen olmasıyla beraber, kilise öğretileri felsefe alanında da etkin duruma gelmiş ve Rönesans dönemine kadar bu etkinliğini sürdürebilmiştir. Bu dönem filozoflarında, insan hayatının Tanrı’ya ait olduğu fikri egemen durumdaydı. Dinle felsefenin bu dönemde içiçe oluşu intihar olaylarının düşük bir oranda kalmasına neden olmuş; fakat tamamen engelleyememiştir. Rönesans ile birlikte kilise felsefesi etkinliğini yitirmiş ve intihar konusunda da daha tavizkâr bir tutum takınılmaya başlanmıştır. Montaigne, insanın kendi iradesiyle yaşamına son verebileceğini savunmuştur. “hayat bir işinize yaramadıysa, boşu boşuna geçtiyse, onu yitirmekten ne korkuyorsunuz. Daha yaşayıp da ne yapacaksınız” diyen Montaigne’e göre, ölümle bütün dertler bitecektir (Montaigne 1984). Bunun için ölümden korkmamalı ve dertlerden kurtulmanın bir yolu olarak da intiharı düşünmelidir. 18. yüzyıl felsefesinde ençok işlenen konulardan biri özgürlük olduğu için, bu dönemdeki filozofların hemen hepsi intihara da izin verir bir tavır takınmışlardır. Montesquieu intihara karşı uygulanan kanunları eleştirmiştir. Hume, intiharın bir suç olduğu fikrini çürütmeye çelışıyor. Ona göre intihar, ilahi yasaya karşı gelme değildir; çünkü bu yasa doğa yasasıyla birlikte işler ve insanın doğadaki yerini bulmasına yardımcı olur. Rousseau, başkasına zarar vermedikce intiharı destekler. Söylentilere göre, mutsuz bir yaşamı olan Rousseau da intihar etmiştir. Aynı dönemlerde yaşamış olan Diderot ise, doğal olmadığı ve kilisenin öğretilerine karşı geldiği için anti-sosyal bir davranış olarak görür ve karşı çıkar. 19. yüzyılda Kant, intihara karşı çıkmaktadır. Hume’un görüşünü eleştirir. Kant’a göre, doğal olarak insanın ilk amacı kendini korumaktır. Bunun için intihar bir kusurdur ve lanetlenmelidir. Schopenhauer, Kant’a göre daha çok taviz verir. Ona göre, kişi intihar etme hakkına sahiptir; ama bu, boş ve aptalca bir şeydir. İntihar, kişinin doğaya sorduğu bir sorudur: Ölümün ötesinde ne var? Kendilerini öldürenler sadece acı çeken bedenlerinin acısına son verebilirler; sonsuz sürekliliklerine engel olamazlar. “Bazıları çok erken, bazıları çok geç hayattan ayrılıyorlar, asıl iş tam zamanında ölmektir” (Arkun 1963) diyen Nietzsche, intihara karşı değildir. İntihar kişinin hakkı ve ona verilen bir armağandır. Üst-insanın yaratılması için felsefesini yönlendiren Nietzsche, bu üstün amaca katkıda bulunamayacak kişinin intihar etmesini ve bundan da mutluluk duymasını söyler. Hartmann ise, insanın sahip olduğu tek şeyin bu dünya olduğunu belirterek, en iyi olmamakla beraber elimizdeki bu dünyadan vazgeçmememiz gerektiğini savunur. Yaşamak, temelde arzu edilmeyen bir şeydir; hayal kırıklığı ile doludur. Fakat yine de, elimizdekinin en iyisi olan bu yaşamdan kaçmamalıdır. Camus, “acaba hayat yaşamaya değer mi, değmez mi?” sorusuna cevap vermeye çalışır (Hübscher 1980). Camus için bu soru felsefenin temel sorusudur; bundan başka da temel felsefe sorusu yoktur. Bu sorunun cevabını Camus şöyle verir: İnsan intihar edebilir, ancak bu dürüstlük olmaz. Ölüm insanı huzura kavuşturur, fakat insanın gerçek çabası dünya üzerinde mümkün olduğu kadar çok kalmaya, onu incelemeye çalışmak olmalıdır. Batıdaki bu çok farklı görüşlere karşılık, doğu dünyasında egemen olan mistik felsefenin görüşüne göre, intihar etmek kişinin istemine bağlıdır. Yani kişi, yaşam ile ölüm arasında karar verme hakkına sahiptir. Jainizm ve Budizme göre, yüreklerimizden yaşama isteklerini çıkarmalıyız. İnsan ancak yokolarak acıdan kurtulur ve mutlu olabilir. Hatta, Jainizmin kurucusu olan Mahavira, insanın aç kalarak kendini öldürmesini büyük bir erdem olarak nitelendirir. Konfüçyus ise intihara karşı çıkar. Ona göre, insanın amacı iyi ve uzun yaşamaktır. İnsan ölümden sonrasını merak etmemelidir. Çünkü, ölümden sonra hayat olduğu bilinirse, kimileri canlarına kıyarak oraya gitmeyi isteyebilirler (Hançerlioğlu 1976). Belirli bir tarihsel sırayla değindiğimiz bu düşünürlerin görüşleriyle, yaşadıkları dönemlerdeki intihar oranları arasında doğrudan bir ilişki göze çarpmaktadır. Konumuz açısından önemli olan nokta da budur. Fakat bu ilişkiye bakarak, intiharın sorumluluğunu sadece düşünürlere bağlamak da yanlış olur. Çünkü, genelde, toplumsal düşünce toplumu oluşturan öğelerden sadece bir tanesidir. Konuya felsefi açıdan baktığımızda sonuç olarak şunu söylemek mümkündür: İnsan yaşamak için doğar, yaşaması gereklidir; olumsuz toplumsal koşullar karşısında çaresiz kaldığını hissettiği anda kişinin, yaşamına son verme hakkı vardır. Çünkü insan yaşamı, insanın yaptığı eylemlerden oluşur. Şöyle veya böyle intihar da bir eylemdir ve kişi istediği takdirde bu eylemi gerçekleştirebilir. FW: Aselsan
>>Aselsan'da çok önemli projelere imza atan 31 yaşındaki makine >>mühendisi >>Hüseyin Başbilen bir aracın içinde ölü bulunuyor. ODTÜ mezunu >>mühendisin >>sol el bileğinde ve boynunda kesik izleri var. Otopsi sonucu >>"intihar >>etmiştir"deniliyor. >> >> >> >>Tarih: 16 Ocak 2007 >> >> >> >>Yer: Gölbaşı(Ankara) >> >> >> >>Aselsan'da çalışan ODTÜ mezunu elektrik mühendisi 30 yaşındaki Ali >>Ünsem >>Ünal aracının içinde tabancayla intihar ediyor.3 yıldır Aselsan'da >>çalışan >>mühendis ölüyor. >> >>Tarih: 26 Ocak 2007 >> >> >> >>Yer: Batıkent(Ankara) >> >> >> >>26 yaşındaki ODTÜ mezunu elektrik mühendisi Evrim Yançeken evinde >>intihar >>ediyor.2 yıldır ASELSAN'da görev yapan 26 yaşındaki Evrim Yançeken, >>7. >>kattaki evinin pencerisinden atlıyor. Genç mühendis ölüyor. >> >> >> >>Yüksek lisans yapan genç mühendisin, uzun süredir tez için >>çalıştığı ve bu >>nedenle psikolojisinin bozulduğu iddia edildi. Bir de intihar notu >>bırakmış: "Artık dayanamıyorum. Psikolojim çok bozuldu. Yüksek >>lisans >>tezimle ilgili büyük sıkıntılar yaşıyorum. İntiharımdan kimse >>sorumlu >>değil. Ailemin üzülmesini istemiyorum. >> >> >> >>*7 Ağustos'taki ilk intiharda şüpheler vardı. Mühendis Hüseyin >>Başbilen'in >>vücudundaki kesikler için "kendi yaptı" dendi. >> >> >> >>*Gölbaşı'ndaki 2. intihar da mühendis Ali Ünsem Ünal,aracının >>içinde >>başından vurulmuş bulundu. "İntihar etti" dendi. >> >> >> >>*Batıkent'teki 3. intiharda ise Evrim Yançeken intihar notunu yazıp >>7. >>kattan kendini attı. >> >> >> >> Dikkat ederseniz 3 ölüm de farklı biçimde gerçekleşiyor. >> >> >> >> 3 farklı intihar metodunu uyguluyor mühendisler. >> >> >> >>İntiharlar son 6 aya sıkışmış. >> >> >> >>İlginç. Aselsan, TSK'nın dışa bağımlılığını azaltmak için kurulmuş >>bir >>şirket.En önemli özelliği aviyonik bakımından bunu büyük ölçüde >>başarmış >>olması.Bu aviyonik meselesi çok önemli. 650 milyon dolara >>F-16'larımızı >>ABD modernize edecek ya, işte o uçaklarda bizimkilerin yapamadığı >>tek şey >>aviyonik sistemler.Dışa bağımlılık o yüzden. >> >> >> >>Türkiye'nin en parlak üniversitesinden mezun olmuş 3 parlak >>mühendis. >> >>Türkiye'nin en parlak kuruluşlarından birinde iş buluyorlar. >> >>Türkiye standartlarına göre hayli iyi maaş alıyorlar. >> >> >> >>Ve "yüksek lisans tezi sıkıntısı" onları intihara sürüklüyor. >> >>Yüksek lisans neden yapılır? Daha iyi maaş, daha iyi mevkii için. >> >>Adam zaten 26 yaşında bunu başarmış. >> >>Diğerleri de... >> >> >> >>Aselsan'ın internet sayfasına giriyorum,intiharlarla ilgili tek >>açıklama yok. >> >>Türkiye'nin en gözde kurumunun 3 mühendisi intihar ediyor, herkes >>"sus-pus". >> >>Ölenler Aselsan'ın çalışanı değil yalnızca, >> >>Bu ülkenin yetiştirdiği beyinler, >> >> >> >>Olay sadece "ruhsal sıkıntı" ise, ilk intiharın ardından >>çalışanlarına >>yönelik tedbir almayan Aselsan yönetimi yine kusurlu >>sayılır.Türkiye'nin >>en gözde mühendisleri bu ölümleri görünce Aselsan'da çalışmak ister >>mi? >>Kurum, adeta içine kapanarak kendi bacağına kurşun sıkmış olmuyor >>mu? >> >> >> >>Yanıtı gizlidir ama yine soralım: Bu mühendisler hangi proje >>üzeride >>çalışıyorlardı? Geleceklerini garanti altına almış 3 kişinin ard >>arda >>intihar etmesini "yüksek lisans" notu açıklamaya yetmiyor. >> ALINTI
|
|
|
0 yorum:
Yorum Gönder